Kayıtlar

Záhrada Üzerine

Resim
Kainatın kurgusunun ters olduğu konusunda şüphelerimiz oluşabilir zaman zaman. Cennet bahçesinden dünyaya değil, dünyadan cennete sürülmemiz gerekirdi belki de. Yazılmış olanları tersten okumak, önce ölüp sonra doğmak da bir son olabilirdi. Bizim üzerimize dayatılanı kabul etme zaafımız olduğu müddetçe de, kendimize yakın olanı seçmek zorundayızdır yalnızca.  Kabul etmediğimiz herhangi bir düzen, ailevi ve sosyal ilişkilerimizin işlevini bozsa da zihnimizi sivriltecektir. Tabu haline getirilen ve sadakatsizlik olarak dikte edilen, yasak ilişki olarak adlandırılan kaotik durum; yaşamsal çıkmazlarımızı hazırlayabileceği gibi; doğasında sarsan, sarıltan ve benlik hissettiren aşk adı verilen garip saplantı yerine cinsel oburluğun doyum noktasıdır keza. Bedeni sivrilterken, ruhu köreltmekle sonlandırır o açlığı ve yok olmaya mahkumdur da. İlişki çıkmazında ne övülecek, ne de yerilecek bir durumdur. Tabu olarak kalmaya devam edecek ve yıkılan bir köprünün son ayağı olacaktır daima. Son ay

Birazdan Yahut Birdenbire (Problemli Sarılmış Bir Yazı)

Resim
Zaman zaman mutsuz olmadan mutlu olamamak, safi mutluluğa erişip endorfin zehirlenmesiyle etrafa korkunç gülücükler saçan bir yüze sahip olmaktan daha seçilesi, içim öylesini istiyor. "Nedensiz hüzün" gibi gözüktüğü halde zihnin bir yerlere alacaklı bir icra memuru gibi yazdığı o noktaların birikip de hedonist ve kinist yanlarımın arasında kalan o elastik çizgiyi çekip uzatması ve koparması, gözümde fazladan duran birkaç yaşa dönüşebiliyor. Dönüşmediği taktirde beynimin içinde milyarlarca kara delik oluşup birbirini yutarak en son hafızamdaki kutsal anıları da yutacaktır muhakkak. Bunlar olmadan, mutlu olabilir miyim? O tuhaf, içimde kıvrılan mutsuzluk olmadan mutlu olmam kendime atılan zehirli bir ok, hatta mızrak olacaktır. Şarabı şişeden içerken, karanlık bir odada en vurucu sahnelerinin içinde kendimi, o da olmadı gölgemi hayal ettiğim bir filmin içinde rol aldığımı hissetmiyorsam hür olamam, var olurum. Kendi varlığımı dışarıda beni bütünleştiren kişilikle sınırlayamay

Antichrist Üzerine

Resim
Zihnimizin yaşamımızda bizi zorladığı en sofistike konulardan birisi de iyi ve kötü ayrımıdır. Deccal (Antichrist) kavramını da ilk duyduğumuzda yine yalancı, tek gözlü, korkunç bakışlı bir din düşmanını daha doğrusu bir canavarı düşleriz. Sonuca vardığımızda ise, sebepleri atlamış olduğumuz gerçeği o canavardan çok da ürkütücüdür. Deccal'in insanları kandırdığı gerçeğini unuturuz. Deccal'in yardımsever, tatlı dilli bir iyilik meleği olduğu gerçeği yatar oysa tüm bu korkutucu gerçeğin altında. İyilik yapan insanların, başkalarının varlıklarını hiçe sayması o kişiler tarafından bir hakaret ve hatta saldırıdan çok daha öte bir davranıştır. İyilik yapmaya çalışan kişi, tamamen "vicdan" adını verdiği o canavarı bastırmaya çalışmaktadır(*) ve aslında iyilik yaptığı kişiden ziyade kendisini ön plana çıkarmaktadır. Kendi varlığını hissetmeden, kendisinden bir şeyler veren(*) bir insan gerçekten de "vermiş" olur oysa. Kendini umutsuz vaka olarak kabul eden bi

Vozvrashcheniye (Dönüş) Üzerine

Resim
Kararlı yerine çekingen ve ürkek, kinist yerine hedonist olmayı tercih etmiş ve yaşam sürekliliğini hiç bir sıçrama olmaksızın bu bütünün içinde ören çocuklar, gelecekte birer birey değil de kişi olmayı seçmişlerdir. Seçimleri, bulundukları ortamın dışına çıkmalarına rağmen ruhen aynı noktada kalmalarına büyük katkı sağlayacaktır. Doğduğumuz vakit yağlı, bir kibritle kapkara alevler saçacak ince çitlerle bir çemberin içinde buluruz kendimizi. Algı seviyemiz ve kelime dağarcığımız geliştikçe de bu ateş yavaş yavaş yanmaya başlar. Uzun bir süre bu çemberden korkar ve yanmamak uğruna kıpırdamaktan bile imtina ederiz. Ta ki birey olma yolunda ilerlemek zorunda kalacağımızı anladığımız ana dek yanmak bir kenara dursun, ısıdan etkilenmemek uğruna çemberin içindeki akrep gibi ölümümüzü bekleriz. Bu çemberi tek başımıza aşmamız oldukça zordur ve bir tanrı, mesih, ya da baba figürüne ihtiyaç duyarız.Sert, acımasız ve hatta cani bir tanrı olmadan bu çemberi aşamayız. Şanslı olanlarımız zihnimi

Riso Amaro Üzerine

Resim
Marx'ın Emek-Değer kuramı, diğer kuramları kadar tartışmaya açıktır. Marx emeğin değer ölçüsünün, üretilen ürünün değerine doğrudan katkısı olduğunu savunmuştur. Söz konusu değer ölçütünü "süre" ve aslında etik değerle ilişkilendirmiştir. Kısaca, aynı ürünü üreten iki işçinin, aynı süreleri harcamalarına rağmen birinin canhıraş bir biçimde emek vermesi ile, diğerinin daha tembel olması, ürünün değerini değiştirir. Riso Amaro (Acı Pirinç) örneğinde, mevsimlik pirinç işçileri günlük yevmiye karşılığında çalışmalarına rağmen, aralarından ikisinin çeltik tarlasında olma sebebi bambaşkadır. Çalıntı bir kolyeyi paylaşmakla birbirlerinden çalmak arasında ikilemde kalan iki kadın, emekçi kılığında olmalarına rağmen fiziken içinde bulundukları ortamdan soyutlanırlar. Harcanan emek pirinç için değil, oldukça kıymetli bir kolye içindir aslında. Diğer işçilerin alın terlerinin buğuladığı ekranda, dört kişiye odaklanırız. Bir hırsız, hırsızın kolyeyi emanet ettiği bir kadın, tüm hik

Sedmikrasky Üzerine

Resim
İnsanın tüketme ihtiyacının kontrolden çıkmasıyla ahlaki çöküş başlar yavaş yavaş. Kendi varlığını anlamlandırmayı ve kendi kimliğini sorgulamayı bile tüketmeye tercih edenler, bir gün kapitalizm denen canavarın kendi bedenleri üzerine çökeceği ihtimalini düşünemezler bile. Fabrikalardaki dişlilerin ve çarkların mermi seslerine karıştığı bir ortamda dahi, lüks tüketim arzusu asla sonlanmayacaktır. Tüketim bir eylemden ziyade; tüketimi gerçekleştiren insanı döngünün son halkası haline getiren bir seremonidir aslında.  Sedmikrasky'nin ilk sekansında, her ikisinin de ismi Mary olan ve kapı gıcırdısıyla sürekli açılıp kapanan fakat içlerine girilmeyen, dışarıyı da göremeyen iki kız kardeşten ziyade iki oda görürüz. Film boyunca gördüğümüz bu iki kız kardeş odanın içinde yankılanan bir konuşma yaparlar ve yavaş yavaş odadan çıkanın toplumsal boyutta sürekli ilerleyen ve hatta globalleşen bir ahlaksızlık olduğunu görürüz. Virüs gibi her yere yayılmış olan tuhaf davranışlar, etikten ve

Lou Andrea Salome - Arayışlar Üzerine

Resim
Arayışlar, Nietszche gibi tartışmasız modern çağda en etkili yankıları yaratan bir filozofu elinin tersiyle itmiş bir kadın tarafından yazılmıştır. Tıpkı Bazarov'un Anna Sargeyovna'sının vücut bulmuş halidir Lou Andrea Salome. Lou Andrea Salome aşk için neler düşünmüştür, Arayışlar'da fikir edinebiliriz. Adine, belki de Salome'un ta kendisidir. Salome, eğer evlilik denen kurumun entelektüel arkadaşlığı bitirecek olan cinsellik ve sadakat gibi dogmatik ve içgüdüsel davranışlarla olduğu gerçeğini kabul edip, "Adine gibi olsaydım ne düşünürdüm, ne hissederdim ve ne yapardım?" durumunu bize aktarmış. Aşk ya da aslında cinsel veya dürtüsel çekimle başlayan tuhaf obsesyon, içimizde bulunduğumuz çağın da bundan önceki evrelerinin de yer yüzüne bıraktığı tuhaf bir virüsten ibarettir. Salome yıllar sonra evlenmiş olsa da, hiçbir zaman Adine gibi olmamış ve aşkın ancak entelektüel birliktelikle sınırlı kalabileceği bir çerçevede yürüyebilen, çıkarsız bir paylaşım ol