Záhrada Üzerine
Kainatın kurgusunun ters olduğu konusunda şüphelerimiz oluşabilir zaman zaman. Cennet bahçesinden dünyaya değil, dünyadan cennete sürülmemiz gerekirdi belki de. Yazılmış olanları tersten okumak, önce ölüp sonra doğmak da bir son olabilirdi. Bizim üzerimize dayatılanı kabul etme zaafımız olduğu müddetçe de, kendimize yakın olanı seçmek zorundayızdır yalnızca.
Kabul etmediğimiz herhangi bir düzen, ailevi ve sosyal ilişkilerimizin işlevini bozsa da zihnimizi sivriltecektir. Tabu haline getirilen ve sadakatsizlik olarak dikte edilen, yasak ilişki olarak adlandırılan kaotik durum; yaşamsal çıkmazlarımızı hazırlayabileceği gibi; doğasında sarsan, sarıltan ve benlik hissettiren aşk adı verilen garip saplantı yerine cinsel oburluğun doyum noktasıdır keza. Bedeni sivrilterken, ruhu köreltmekle sonlandırır o açlığı ve yok olmaya mahkumdur da. İlişki çıkmazında ne övülecek, ne de yerilecek bir durumdur. Tabu olarak kalmaya devam edecek ve yıkılan bir köprünün son ayağı olacaktır daima. Son ayak yıkıldığında ise, gerçek birliktelik doğacak ve dünyadan cennete sürgün başlayacaktır.
Cennete sürülen bir kadın ve bir erkek, dna'larını bırakmak istemeyebilirler ve kimsenin kimseyi öldürmesine, kıskanmasına ve hatta bir karga gibi yeri eşelemesine katlanmak zorunda da değildirler. Belki de geçmişten çıkardıkları ders onları yasak elmalardan istedikleri kadar yemeye teşvik edecektir. Evrenin kurgusu ilahi dinlerin sınav ve acı çekme mantalitesinden uzaklaştıkça benlikler birleşecektir ve birbirine eş benlikler birbirlerinin ruhu da olacaktır. İnsan yaratıcının isteği üzerine değil, kendi bilinci üzerine acı çekmeye mahkumdur ve acısını da "Deccal" diye adlandırılan, gerçek kurtarıcılar dindirebilir ancak. Sevginin, sevişmenin ve dokunmanın tabu olmadığı her an; cennetin gerçeğini yansıtır. Cennet belki de sanıldığı gibi eş hurilerin bahşedildiği yer değil de, ruhlarını anlayacak insanların birbirlerini bulduğu ve asla satmayı yeğlemedikleri bir bahçedir. Bu bahçe de, cennettir.
Kaçmak için bedenini bütünleşeceği bir ağaca dönüştürmeyen insan, onu bekleyen tarafından bir ağaca çevrilir artık. Cesaretini toplayamayıp, bedensel varlığını sürdürmeye devam eden muhakkak onu bekleyen tarafından cesaretlendirilip köklerini aşka, muhabbete ve nefes alıp vermeye salar. Onun asıl varlığı da, kendi özgürlüğünü yitirmekle başlar. Çünkü özgürlüğe olan tutsaklığı, onun cennetten kaçış planıdır. Cennetten kaçmak isteyen birinin çılgınlığı da, ondan daha sorunlu ve dışlanmış gözüken fakat gerçeği tüm çarpıcılığıyla kabullenmiş birinin zekasının sınırlarına kadardır. Zeka, çılgınlığı durdurduğunda cennetteki huzur ancak öyle başlar. Cennetin kaçılmaz bir huzur durağı olduğunu anlayan insan da; aziz olmak için onu ziyaret eden ve öpeni geri çevirmez. Bahçesini satmak istemez. Tanrı-babanın emir ve buyruklarının nerede ve ne kadar makul ölçüde geçerli olup olmadığını da ölçecek seviyeye gelir. Cennetten kaçmak yerine, cenneti kucaklamak ve orayla bütünleşmek bu dünyanın ve hatta evrenin ters kurgulandığı gerçeğidir.
Ters kurgulanmayan bir boyutta "uçmak" diye adlandırılan fakat sadece olması gerektiği gibi gösterilen basit bir eylem dahi normal karşılanır. Ters kurgulanmış bir dünyada ise uçmak, bedeni aşk ve sadakat duygusuyla iyileştirmek, hayvanların iç güdülerinin yaralı ruhların şifacıları olduğuna inanmak, doğru sonuca varmak için yazılan her şeyi tersten okumak anormalliktir.
Anlamlandırmakta zorlandığımız hemen her şey, zihnimizin tersiyle itip ulaşmaya çabalamaktan kaçındığımız gerçeklerdir aslında. Tıpkı uçmak gibi.
Yorumlar
Yorum Gönder