Les Diaboliques Üzerine
İnsanoğlunun safi iyilikle yaşaması ne kadar absürt ve hatta çekilmez bir düşünceyse, safi kötülükle yaşaması da bir o kadar tuhaf ve korkunçtur. Kötülüğüne ne olduğunu iyiliği bilmeden ve iyiliğin de yine ne olduğunu kötülüğü tatmadan, görmeden, hissetmeden asla anlayamayız.
İyilik de, kötülük de doğamızda fazlasıyla mevcuttur ve zihnimizin çalıştığı ana göre ikisinden birini seçeriz. Zihnimiz, benliğimizi ya da bedenimizi korumamız gerektiği konusunda ısrarlı ise; kötülük kaçınılmazdır. Hırslar, arzular, şehvet ve daima kazanma arzusu, mevki ve mankıb sahibi olma dürtüsü hat safhaya ulaştığında kötülükten kaçamaz insanoğlu. Kötülüğü doldurduğu bir küvetin son damlasına kadar hissettiği gibi, boşalttığı bir havuzun kalan son damlasında da hissedebilir içindeki karşı koyamadığı korkunç arzuya göre. Les Diaboliques (Şeytan Ruhlu İnsanlar) filmi de tam olarak bunu anlatmıştır keza.
Verici ve bahşedici özelliğini sonuna kadar kullanan insan ne kadar iyiyse, alıcı ve hep daha fazlasını isteyen taraf da her ne kadar olumsuz olarak nitelendirilse de; tamamen zihninin ve benliğinin esirinden fazlası değildir aslında. Onu kötü yapan, verici ve bahşedici olanın vermemeye başladığını anladığı an beyninde kopan korkunç fırtınalar, esip gürleyerek nevrotikliğini kusması ve daha fazlasını alamadığı için şeytanlaşmaya çalışma çabasıdır sadece. Almak uğruna cinayet işlemek her ne kadar doğalsa, masum bir kız ya da intikamcı bir melek kılığına bürünmek de o kadar doğaldır bu insanlar için. Onlar, tıpkı Karamazov Kardeşler'in meşhur Smerdyakov'u gibi şeytanın iz düşümüdür dünyaya, o kadar. Kötülük yapmak için doğmasalar da, kötülükle ve kaosla beslenmek zorundadırlar. Kendilerine uzatılan yardım elini bile bilek damarlarından başlayarak, karşısındakinin bedeni mosmor kalana kadar emip kanını içerler ve en sonunda et parçalarını, doymazlarsa da kemiklerini kemirirler. Şeytanın ruhunu hissetmek onların en değerli erdemidir ve bu erdem dışında kalanlar onlar için “kötü” kavramına girer. Etiğin diyalektik tarafını tıpkı Karl Popper’ın “Açık Toplum ve Düşmanları” eserinde aktarıldığı gibi hissettirirler. Aslında "varlık" olarak adlandırılan ve onlara bahşedilen para, mevki, güç değildir istedikleri. Bunlar yalnızca birer nesnedir onlar için. Kendileri de iyi bilirler ki; kötülük yapmadıkları her an onlar için rasyonelleşmelerini engelleyecek ve yaşam standartlarını düşürecektir. Buna tahammül seviyeleri ise sonsuz bir düzlemdeki küçük bir noktanın hacmi kadardır ancak.
Les Diaboliques'de olduğu gibi; bir okul yönetimi için bir kadın ve adam korkunç bir plan kurarak, masum bir kadının korkudan kalp kriziyle ölmesini planlayabilirler. Onlara yardımcı olmak isteyen kişinin acı çekmesi, maddi ve manevi zarar görmesi büyük bir şölendir bu tarz insanlar için. Bu şölenler olmadan hayattan hiçbir medet umamazlar. Bu insanlar evrenin köşesinde farklı meslek gruplarında olabilirler ve içlerindeki karartıyı hissettirmezler bile. Sizi alıp esiri yaptıklarında ise çoktan bedeninizden, benliğinizden, ruhunuzdan ve yaşantınızdan vazgeçmişsinizdir.
Fakat o kötü olanların bilmediği ve asla hesap edemedikleri bir şey vardır, onlar istemese dahi iyilik gayptan gelip bir çocuğun elindeki sapana dönüşecek ve o kötüye de aynı acıları tattırmak için fırsat kollayacaktır. İyiliği sayesinde yok olmuş ve bitap düşmüş kişinin ruhu ya da parçalarının evrene bıraktığı birkaç iz asla silinmeyecek ve frekansını çevresindeki her şeye hissettirtecektir.
Kötülüğün yenişemediği şey iyilik değil, iyiliğin geride bıraktığı frekansların yansımasıdır ve kötünün nihayetinde en korkunç kabusu olacaktır. İyi olan intikama ya da kin gütmeye ihtiyaç duymayacaktır asla; çünkü evren zaten kötülükten nemalanan iyiliğe kötülük katarak onu iyi olarak yaşatmaya devam edecektir. Bir okulun önünde sapanıyla yürüyen masum bir çocuğun söylediği gerçekler kadar korkunçtur bu gerçek.
Bilinmeyen fakat var olan bir gerçeğin hissedildiği an kadar ürkütücü bir gerçeğin karşısında hangi kötülük dayanabilir ki?
İyilik de, kötülük de doğamızda fazlasıyla mevcuttur ve zihnimizin çalıştığı ana göre ikisinden birini seçeriz. Zihnimiz, benliğimizi ya da bedenimizi korumamız gerektiği konusunda ısrarlı ise; kötülük kaçınılmazdır. Hırslar, arzular, şehvet ve daima kazanma arzusu, mevki ve mankıb sahibi olma dürtüsü hat safhaya ulaştığında kötülükten kaçamaz insanoğlu. Kötülüğü doldurduğu bir küvetin son damlasına kadar hissettiği gibi, boşalttığı bir havuzun kalan son damlasında da hissedebilir içindeki karşı koyamadığı korkunç arzuya göre. Les Diaboliques (Şeytan Ruhlu İnsanlar) filmi de tam olarak bunu anlatmıştır keza.
Verici ve bahşedici özelliğini sonuna kadar kullanan insan ne kadar iyiyse, alıcı ve hep daha fazlasını isteyen taraf da her ne kadar olumsuz olarak nitelendirilse de; tamamen zihninin ve benliğinin esirinden fazlası değildir aslında. Onu kötü yapan, verici ve bahşedici olanın vermemeye başladığını anladığı an beyninde kopan korkunç fırtınalar, esip gürleyerek nevrotikliğini kusması ve daha fazlasını alamadığı için şeytanlaşmaya çalışma çabasıdır sadece. Almak uğruna cinayet işlemek her ne kadar doğalsa, masum bir kız ya da intikamcı bir melek kılığına bürünmek de o kadar doğaldır bu insanlar için. Onlar, tıpkı Karamazov Kardeşler'in meşhur Smerdyakov'u gibi şeytanın iz düşümüdür dünyaya, o kadar. Kötülük yapmak için doğmasalar da, kötülükle ve kaosla beslenmek zorundadırlar. Kendilerine uzatılan yardım elini bile bilek damarlarından başlayarak, karşısındakinin bedeni mosmor kalana kadar emip kanını içerler ve en sonunda et parçalarını, doymazlarsa da kemiklerini kemirirler. Şeytanın ruhunu hissetmek onların en değerli erdemidir ve bu erdem dışında kalanlar onlar için “kötü” kavramına girer. Etiğin diyalektik tarafını tıpkı Karl Popper’ın “Açık Toplum ve Düşmanları” eserinde aktarıldığı gibi hissettirirler. Aslında "varlık" olarak adlandırılan ve onlara bahşedilen para, mevki, güç değildir istedikleri. Bunlar yalnızca birer nesnedir onlar için. Kendileri de iyi bilirler ki; kötülük yapmadıkları her an onlar için rasyonelleşmelerini engelleyecek ve yaşam standartlarını düşürecektir. Buna tahammül seviyeleri ise sonsuz bir düzlemdeki küçük bir noktanın hacmi kadardır ancak.
Les Diaboliques'de olduğu gibi; bir okul yönetimi için bir kadın ve adam korkunç bir plan kurarak, masum bir kadının korkudan kalp kriziyle ölmesini planlayabilirler. Onlara yardımcı olmak isteyen kişinin acı çekmesi, maddi ve manevi zarar görmesi büyük bir şölendir bu tarz insanlar için. Bu şölenler olmadan hayattan hiçbir medet umamazlar. Bu insanlar evrenin köşesinde farklı meslek gruplarında olabilirler ve içlerindeki karartıyı hissettirmezler bile. Sizi alıp esiri yaptıklarında ise çoktan bedeninizden, benliğinizden, ruhunuzdan ve yaşantınızdan vazgeçmişsinizdir.
Fakat o kötü olanların bilmediği ve asla hesap edemedikleri bir şey vardır, onlar istemese dahi iyilik gayptan gelip bir çocuğun elindeki sapana dönüşecek ve o kötüye de aynı acıları tattırmak için fırsat kollayacaktır. İyiliği sayesinde yok olmuş ve bitap düşmüş kişinin ruhu ya da parçalarının evrene bıraktığı birkaç iz asla silinmeyecek ve frekansını çevresindeki her şeye hissettirtecektir.
Kötülüğün yenişemediği şey iyilik değil, iyiliğin geride bıraktığı frekansların yansımasıdır ve kötünün nihayetinde en korkunç kabusu olacaktır. İyi olan intikama ya da kin gütmeye ihtiyaç duymayacaktır asla; çünkü evren zaten kötülükten nemalanan iyiliğe kötülük katarak onu iyi olarak yaşatmaya devam edecektir. Bir okulun önünde sapanıyla yürüyen masum bir çocuğun söylediği gerçekler kadar korkunçtur bu gerçek.
Bilinmeyen fakat var olan bir gerçeğin hissedildiği an kadar ürkütücü bir gerçeğin karşısında hangi kötülük dayanabilir ki?
Yorumlar
Yorum Gönder