Gadja Dilo Üzerine
Hegel, özneden bağımsız hiçbir şeyin olamayacağını ve gerçeğin de ancak insana bağlı olduğunu düşünüyordu. Örneğin bireylerin, gerek tinsel gerek fiziksel varlıklarını bir kenara bırakarak, toplumu oluşturmaları ve devleti kurmaları bir tür yabancılaşmaydı.
Yabancılığı ya da yabancılaşmayı pek çok şekilde tarif edebiliriz zira. Albert Camus'un meşhur Yabancı kitabında da Meursault ile toplum ile kendisi arasında sıkışmış bir yabancıyı okuruz. Hem kendisini, hem toplumu hem de çevresindekileri adeta yabancılamıştır ve en sonunda kendisi de onlara karşı yabancı olmuştur. Bilinmeyen, erişilmek istenmeyen ve farklılaştırılan her şey yabancıdır aslında.
Gadja Dilo, yani Çılgın Yabancı Romanların diline biraz hakim, Stephane adlı bir Fransızdır. Fransızların ne burnu büyüklüğü, ne üstün ırkı, ne de mükemelliyetçiliği Stephane'ye ulaşmamıştır. Romanların arasında onlar gibi olmak için uğraşmamış, onları daha görür görmez onlardan hiçbir farkı olmadığını göstermiştir aslında. Çingene olmayan, yani gadja'nın dilo, yani çılgın olmasına sebep olan da budur. Bir yabancının dillerine bile tam olarak hakim olmadığı bir toplumda duygularını, düşüncelerini, varlığını belki de kendi doğduğu şehirde bile bu kadar rahat ifade edememiş olması onu çılgın bir yabancı haline getirir. Yabancılık kavramının, farklılaşma ve tuhaflaştırma boyutundan oldukça uzak bir halini taşır Stephane.
İçinde bulunduğu çingene toplumunun müziğiyle sarhoş olur, acılarıyla dans eder, ağıtlarıyla neşelenir ve boş içki şişelerinde en güzel melodileri bulur. Mezar başında dans ederek ağıt yakan bir toplum onun için tuhaf değildir, olması gerekenden daha da olasıdır. Yabancılaştırılmaya çalışanlar ise, aslında içinde bulundukları topluma yabancı olan çingenelerdir. Kendi babasıymışçasına evinde kaldığı, birlikte içki içtiği adamın onu her defasında "İşte bu benim Fransız arkadaşım!" diyerek övmesi onun için komiktir sadece. Komik olmasının sebebi, bunu yabancılamasıdır. İnsan yabancıladığı şeyden ya korkar, ya ona güler ya da ona temkinli davranır. Stephane ise parçanın sahibini bulmaya çalışmak için geldiği Roman topraklarında bir çingenedir artık. O parçanın sahibini aramayı bırakmış, zaten hayatı boyunca o parçanın sahibini bulmuşçasına yaşamaya başlamıştır.
Artık onların ölümü kendi ölümüdür, onların kaybı kendi kaybıdır, onların yakarışları kendi yakarışıdır. Ne ırk, ne dil, ne din, ne de başka bir kavram insanı kendi gibi olmayanlara karşı yabancılaştıramaz. Göz teması, ruh bütünlüğü, samimiyet, gülümseme ve acıları paylaşmadır toplumu toplum yapan çünkü.
Birbirinden kopuk yaşamaya mahkum insanların içinde bulunduğu ırksal, dinsel ve belki de tinsel bütünlük bile onları birbirine yabancılaştırır kısa sürede. Birbirine sarılan iki kişi ise; kör, sağır, dilsiz olsa bile yabancıları değildir birbilerinin.
Stephane yabancı diye adlandırılır çingeneler tarafından, oysa yabancıları değildir hiç birinin. Çingeneler de bunu anlarlar zamanla ve asıl yabancının oğullarını hapse atan Roman devleti, yine aynı oğlu linç eden bizatihi kendileri olduğunu anlarlar. Stephane onların yabancısı değildir asla; birbirlerini anlamayanlar birbilerlerinin yabancıları olmayı hak ederler ancak.
Yorumlar
Yorum Gönder