Zerkalo Üzerine

İnsanlığın hüznünü yıkacak tek şey vardır aslında; o da zamanın tek noktada toplanmış olduğu gerçeğidir. Düz bir çizgi değildir aslında. Hiç bir zaman o sonsuz, düz bir çizginin ortasında olamayız ve bulunduğumuz noktanın gerisi geçmiş, ötesi de gelecek değildir. Düz bir çizgi olarak gördüğümüz, küçük bir noktadan ibarettir. Zihinlerimiz ise karşı çıkar bu teze. Geçmişin hüznünü, geleceğin umudunu ve şimdinin hayal kırıklıklarını taşıtır bize. Tehlikeli, hastalıklı ve korkunç bir varlıktır o zihinlerimiz ve yaşar daima bizlerle. 

Andrei Tarkovski, Zerkalo (Ayna) filminde zamanın sınırlarını yıktığı pek çok anı renklendirmiş, yıkamadığı ve geçmiş diye adlandırdığı hemen her anı ise siyah-beyaz yapmıştır. Kadının beklemiş olduğu "baba", ya da savaşa göndermiş olduğu kocası o zamansızlık sarmalının içinde daima durmaktadır. Kadrajdan ne kadar uzak kaldıysa da, filmin merkezindedir. Tıpkı filmi çeken Andrei Tarkovski'nin, Arkeniy Tarkovski'yi şiirleriyle merkeze aldığı kadar merkezde olan bir baba ve eş figürü vardır. 

Filmde Sovyetler cephesinde savaşa katılmış olan baba, aslında gönüllü olarak savaşa katılmış olan Arkeniy Tarkovski'dir. Tıpkı Beckett'in Godot'yu gibi sürekli beklenir. Savaşı bırakıp eşini ziyarete gelemez fakat, eşinin zihninde öyle önemli bir yer kaplamıştır ki aslında hep onunladır. Asker babanın eşine sordukları, onunla konuşmaları sürekli tekrar etmekte ve kadının yaşam tarzına bile etki etmektedir. Gerçekten de bekleyişi olmasa, ve beklemiş olduğu eşi hiç savaşa gitmemiş olsa onun için bu kadar önemli bir hal alır mıydı, bunu düşünmemiz gerekir. Keza filmin ilk sahnelerinde yolunu kaybetmiş olan doktor, çaresizce eşini bekleyen bu kadına "Algıladıklarımızı en son ne zaman düşündük?" diye sorduğunda, bu sorunsala değinmiştir. Kadın algıladıklarını düşünmemiş, algıladıklarını zihninin merkezi haline getirmiştir. Attığı her adımda gördüğü eşi onun hüznüne hüzün katmaktadır ve onun zekalosu (aynası) olan bir zihin berraklığına dönüşmüştür. Zamanın olmadığı bir boyutta yaşayan kadın geçmişi de değiştirebilmiştir böylece. Eşinin ondan muhakkak kız çocuğu istemesini belki de içerleyerek kabul etse de, zihnindeki eşi ona sormaktadır. 

"Erkek çocuk mu istersin, kız mı?" 

Baba, ya da Arkeniy Tarkovski artık annenin daha da sıkı sarılabildiği bir adam haline gelmiştir. Zihninde şekillendirdiği adam, istediği duygulara sahip olduğu için, var olan adamdan çok daha önemlidir artık.İnsan zihni de böyle çalışır aslında ve bunun çaresi yoktur. Nasıl hissederse, gerçeği yadsıyarak hissettiği şekilde görmeye devam eder. Gerçeklere gelince de, sürekli ortada dolaşan erkek çocuğu acaba kimdir; şüphesiz Andrei Tarkovski'dir ve zamanın sınırlarını en az annesi kadar yıkmış bir karakterdir. 

Onlar için, zihinlerinde dolaşan ve zamanın acımasızlığını ve gizemini üzerlerinde hissederken bilinçaltlarındaki savunma mekanizmasıyla savuşturdukları silahları vardır aslında. Bunlar da gönüllü olarak savaşa giden babanın şiirleridir. 

"Koş çocuğum 
Taşı bu bedeni güçlüysen
Ve bakır halkanı kovala 
Bu evrende elinde sopayla.
Artık her adım yaklaştırırken onu 
Yeryüzü neşeli ve kuru 
Bir şekilde çınlar kulaklarında."

Arkeniy Sovyet Rusya saflarında savaşırken, kendi içsel savaşlarında galip gelebilmeleri için ailesine çok güçlü silahlar bırakmıştır şüphesiz. Ailesi onun varlığı olmasa da, onun dizeleriyle yalnızlığa, hüzne ve acımasızlığa karşı savaşırlar. Arka saflarında ise her zaman onun koruyucu bir birlik gibi durduğunu hissederler. Aile olma bilincinin, insanlığın, duyguların her toprak savaşından daha önemli bir savaş olduğunu görürüz aslında. Çünkü ellerinde zihinlerini zaman yansıttıkları kocaman bir ayna vardır. Kendilerini de, göremediklerini de istedikleri gibi görürler o aynada.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İyi ve Kötünün Edebiyat Üzerindeki Etkisi

Riso Amaro Üzerine

Görülmüştür Üzerine