Grace a Dieu (Yüzleşme) Üzerine

François Ozon'un son filmi Grace a Dieu (Türkçe çevrisiyle Yüzleşme) geçtiğimiz günlerde izleyiciyle buluştu. Türkiye'de Başka Sinema kapsamında izleyiciyle buluşan film François Ozon'un belki de şu an için doruk noktasıdır.

Filmin asıl konusu; iğrenerek söylüyorum ki bu aralar pek çok kitapta, filmde de gördüğümüz ve hatta hatta yeryüzünün nasıl bir ahlaksızlık batağına dönüştüğünün en büyük göstergesi olan pedofilidir. Ozon filmde pedofiliyi ne bir intikam hikayesi, ne de psikolojik rahatsızlıkların temel nedeni olarak ele almış. Bu bağlamda filmde işlenen pedofili vakasının çok daha sıradışı ve vurgulu olduğunu görebiliriz.

Film pedofiliyi işlerken aynı zamanda modern Devlet  anlayışı, aile ilişkilerinin çarpıklığı, toplumsal bilinç, kapitalizmin insanlar üzerinde yarattığı gelecek kaygısı, sorgulanmadan kabul edilen dini inanç sistemi, muhafazakar katoliklerin Orta Çağ'dan beri kıramadıkları kilise tabusu gibi pek çok konuyu da çarpıcı bir şekilde dile getirmiş ve hatta acımasızca eleştirmiştir.

Filme gelecek olursak; üç farklı kişi, farklı zamanlarda aynı peder tarafından çocukluk yaşlarında bir izci kampında cinsel tacize uğramakta ve bunu ailelerine söylemelerine rağmen onlardan yeterli desteği alamamış ve unutamadıkları bu korkunç olay karşısında daha fazla sessiz kalmak istememektedirler

Filmin ilk bölümünde Alexander karakterini görürüz. Kendisi kariyer basamaklarını tırmanmış, bir bankada profosyonel bir yönetici olarak çalışan bir beyaz yakalıdır. Filmin daha ilk sahnelerinde karşımıza baba figürü olarak çıkar. Peder Preynat tarafından üç yıl boyunca tacize uğramış, bunu ailesine belirttiğinde ise herhangi manevi bir destek alamamaktadır. Olay psikolojisini iyice yıpratmıştır ve artık bunu içinde tutmak istemez ve Peder Preynat'ın görevden alınmasını ister. Kendisi öncelikle yüksek mertebede bir kilise yetkilisi olan Rahibe Regine'e danşır. Rahibe onun yaşadığı olayın en iğrenç detaylarını dahi dinlerken yeterli derecede duyarlı olmaz ve sadece onunla birlikte dua eder ve bağışlama konusunda vurgu yapar. Alexander her ne kadar Regine'in bu davranışını ölçülü bulmamış olsa da; kendisi bağışlayıcı bir adamdır. Regine'in sayesinde Preynat ile bir araya gelir ve Preynat'ın suçlarını itiraf etmesine rağmen sadece orada onunla dua etmeyi kabul eder. Regine'den yeterli desteği göremediğini belirten Alexanderkonuyu Kardinal Barbarin'e kadar taşır. Bu arada Alexander yaşadığı bu iğrenç ve korkunç olayı çocuklarıyla ve eşiyle paylaşmıştır. Regine'in önerisiyle de Barbarin ile öncelikle Alexander'ın çocukları tanışır ve Barbarin tarafından pek de umursanmazlar. Konuya pek değinmeyen Barbarin çocuklara ve bir de babaları için hazırlamış olduğu kendi kitabını vererek onları gönderir. Alexander'ın tüm çabaları, ısrarları ve hatta nihayetinde Barbarin ile görüşmesi dahi sonuçsuz kalmıştır. Barbarin, Preynat'ı pedofili değil pedoseksüel olarak tanımlar. Bunun psikolojik bir hastalık olduğunu üstünde dura dura belirtir. Bu Alexander'ı tatmin etmez çünkü Preynat'ın bizatihi kendisi de bu durumu yenmek için savaştığını belirtmiştir. Bağışlayıcı ve merhametli babamız, savaşını sürdürmeye devam etmektedir. Çünkü ne olursa olsun ortada yeryüzünün en iğrenç suçu olan pedofili vardır. İlkel kabilelerin dahi hoş göremeyeceğimide bulandırıcı bir suçtur.i Baba karakteri sonunda bir dosya hazırlayıp konuyu savcılığa iletir. Baba karakteri artık o kadar da merhametli ve bağışlayıcı değildir. İşte tam da burada bir din ve inanç sorgusu başlamaktadır...

İkinci bölüm belki de filmin en can alıcı noktasıdır. Alexander'ın vermiş olduğu dosya sayesinde, polisler başka bir evin kapısını çalarlar. Önlerine eski dosyalar da geldiğinde filmin ikinci karakteri olan François'in varlığından haberdar oluruz. Polisler François'in ailesini ziyaret ederler ve olaydan haberdar olan ailesi dosyanın tekrar açılacağını anladıklarında korkarlar. Çünkü tıpkı Alexander gibi François ve abisi de yıllar önce çocukluk yıllarında yine aynı şahıs Peder Preynat tarafından taciz edilmişlerdir. François'in zaten psikolojisi alt üst olmuşken, bu olay kulağına geldiğinde dev bir savaş başlatır. Zira kendisi Alexander gibi bir beyaz yakalı değildir. Bakmakla yükümlü bir ailesi olmasına rağmen daha serbest bir çalışan bir adamdır. Bir ateisttir ve hatta sürekli yaptığı devlet sorgulamalarıyla bir anarşistin hemen hemen tüm davranışlarını el edinmiştir. Tüm gücüyle olayı basına sızdırmaya çalışırken ciddi problemlerle karşılaşır. Bir avukat dışında hiçbir gazeteci, politikacı ya da basın kanalı kendisini ciddiye almaz. Çünkü hemen hepsi kapitalizmin getirdiği kaygılar yüzünden işinden olmak, Preynat taraftarları tarafından dışlanmak ya da ötekileştirilmek istemez. Hatta bir süre sonra mücadeleye beraber devam eden Alexander dahi François'e kaygılarından bahseder. Sonuç olarak kendisi profosyonel bir yönetici, eşi ise katolik ağırlıklı ailelerin çocuklarına ders veren bir eğitimcidir. Bu kaygıları duyan François ise onu ikna eder. Artık hep beraber ev toplantıları, sosyal medya yayınları ve basın açıklamalarıyla yaşadıkları rezaleti tüm dünyaya açıklarlar. François Alexander gibi baba değil, oğul olarak ortaya çıkmıştır. Tüm bu olanları bilmesine rağmen kayıtsız kalan, kiliseyi asla sorgulayamayan, Preynat'ı dahi eleştirmekten çekinen bir ailenin oğludur... Oysa oğulları taciz edilmesine rağmen hipnoz edilmiş gibi inanmaya çalışan abisi yüzünden bir ateist olmuş,   sadece Preynat'ı değil tüm kiliseyi, psikopslukları ve hatta Vatikan'ı hedef almıştır.

Merhametli bağışlayıcı baba nasıl yavaş yavaş gaddar bir baba olduysa, o kendisini feda eden ve sesini çıkaramayan oğul da artık yavaş yavaş farklı bir karaktere dönüşmektedir. Keza oğul, özgürlüğüne ve benliğine o kadar düşkündür ki; film boyunca mavi renkli kıyafetler giyerek bu vurgulamayı yapmıştır. Özgürlük için önce kalın bir kazakla, sonra gömlekle ve en sonunda atkıyla git gide azalan mavi ton,iözgürlüğün azaldığını değil arttığını göstermektedir aslında. Çünkü onun özgürlük hissi, Preynat'ın hapis cezasını yaklaştıran sebeplerin artması, toplumun ve ailelerin duyarlılığı, ilgileridir. François'in mavisinin azalması, Preynat'ın siyahınınn  artmasıdır bir nevi... Preynat artık her sahnede birbirinden kara kıyafetler giymeye başlar ve sonunda hiç gözükmez. François'in özgürlük için daha fazla maviye ihtiyacı yoktur.

Üçüncü karakterimiz Emmanuel ise François ve Alexander gibi yine bir izci kampında Preynat tarafından cinsel tacize uğramış bir zavallıdır. Çocukken otizm tanısı konmuş, konuşma zorluğu çekmiş ve otizm hastalığını yense dahi sara nöbetleriyle hayatına devam etmektedir. Konuşma zorluğunu fırsat bilen Preynat, Emmanuel'e oral yolla tecavüzde bulunmuştur, onun penisini ellemiş ve ileride cinsel problemler yaşamasına sebep olmuştur. Emmanuel evli bir adam olmasına ve düzenli bir seks hayatı olmasına rağmen yaşadıkları yüzünden zihni devamlı bulanık bir adamdır ve çoğu zaman hem kendini hem de eşini sorgular ve gerçekten de aşık olup olmadığını, ne hissedip ne hissetmediğini bilememektedir. François'in yürüttüğü kampanyalardan haberdar olur ve geceleri onu aramaya başlar. Nihayetinde olaylara kayıtsız kalan annesiyle birlikte ev toplantılarına ve basın açıklamalarına giderek hak aramaya başlar. Hem annesini utandırmış, hem de babasını bu olaylar yüzünden suçlamıştır. Ona destek veren ise sadece üvey annesi olmuştur. Tıpkı François'in abisi ve Alexander'in eşi gibi bu olaylar yüzünden kariyerinden olmak istemeyen, din sorguları yapmak istemeyen ve tabularla yaşamak isteyen bir anne-babaya sahiptir keza. François'i gece ağlayarak aramış ve onu aslında harekete geçirmiştir. Yani oğulu harekete geçiren kutsal ruh (cebrail) karakteridir.

Bu filmde Baba, Oğul ve Kutsal Ruh mükemmel bir direniş başlatırlar ve 7 Mart 2019'da Preynat hakkında verilecek son kararın belki de gerçek yargıcı olmuşlardır. 7 Mart 2019'da adalet tecelli edecek mi bilmiyoruz fakat Nietszche'nin Putların Alacakaranlığı ya da Deccal kitabın olduğu gibi gerçekten de Hristiyanlığın içinden çıkarak Hristyanlığa lanet okumaktadırlar. Tabuları, kapitalizmi, baskıcı toplum mantığını yerle bir etmek isteyen üç devrimcidirler ve kendileri gibi olanları da havarileri gibi arkalarına alarak direnişe devam ederler.

Filmin son sahnesinde Emmanuel ve Lyon'un ortasında bir kilise gözükür. Emmanuel gözlerini kiliseye dikmektedir ve ondan alacağı intikamın gününü beklemektedir. Zira François ve Alexander da adalet arayışlarına devam etmektedirler.

Preynat'ın ne görevden alınması ve ev hapsinin devam etmesi onları tatmin edecektir ne de hapse girmesi. Onlar artık savaşlarını Vatikan'a açmışlardır ve bu Orta Çağ zihniyetinin yok olmasını istemektediler. Çünkü Vatikan zihniyeti var olduğu sürece siyasiler, patronlar ve stk'lar üzerinde türlü yaptırımlar sağlayabilecek güçte olan nice Preynatlar serbest davranmaya devam edecektir. Keza Vatikan'ın bu olaylar hiç olmamış gibi davranması onun Hristiyan dünyası üzerindeki meşruluğunun tartışmaya açık bir hale geldiğinin en büyük göstergesidir.

Bu film bir pedofili değil bir sistem savaşıdır. Bu sistemi yok edemedikleri sürece, pedofili hastalığının yarın pedoseksüel diye meşrulaştırılıp meşrulaştırılmayacağının hiç bir garantisi yoktur... Yanlışlarla, tehlikelerle ve daha da kötüsü iğrenç egolarla çarpıştığımız bu çağda belki bizler de filmdeki baba, oğul ve kutsal ruh vurgusu yapılan karakterler gibi içinde iğrenç olayların yaşandığı kurumlara ve kuruluşlara karşı gözlerimizi dikip savaşmalıyız...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İyi ve Kötünün Edebiyat Üzerindeki Etkisi

Riso Amaro Üzerine

Görülmüştür Üzerine