Pi Üzerine
Darren Aronofsky eseri olan, 1998 yapımı "Pi" türlü uğraşlarla, imkansızlıkların içerisinde çekilmiş, dönemin şartlarına göre adeta şaheser sayılabilecek bir yapımdır. Filmin hikayesinden kısaca bahsedecek olursak; Max, borsa tahminleri üzerinden geçimini sağlayan bir matematikçidir. Kendisini dünyadan dışlamış, evindeki odasını büyük bilgisayarlarla yaşam alanı haline getirmiş, sosyopat sayılabilecek bir adamdır. Tek arkadaşı, daha doğrusu hocası olan Sol da tıpkı Max gibi uzun yıllarını matematiğe ve pi sayısına verdikten sonra inzivaya çekilmiş, go oyunu ve kitaplarla zaman öldürmekte olan bir dehadır. Max'in zoraki olarak görüştüğü kişi ise, gayet alımlı ve güzel bir kadın olan komşusu Devi'dir.
Max neredeyse nefes aldığı her an Pİ'nin sırrını çözmeye çalışır. Pİ sayısının 3,1415926535 şeklinde devam edip, virgülden sonraki hanelerin hiç bir düzene uymadan (irregular) ilerlediğinin sebebini araştırır. Max'a göre mutlaka bir nedeni ve formülize edilmiş bir yöntemi olmalıdır. Keza dostu ve hocası Sol, bunun için tam kırk yılını vermiş fakat bir sonuç elde edememiştir. Sırf bu yüzden, Max çoğu zaman Sol'a serzenişte bulunur.
Gelelim filmin anlattıkları ya da vermeye çalıştıklarına...
Max, Pİ'yi basit bir hobi ya da uğraş haline getirmekten çıkmış, bir obsesyon haline getirmiştir. Hayatın diğer alanlarına olan ilgisi, hayatın içerisinde süregelen yaşamsal faaliyetlerini önemsememekte, dikkatini sadece pi sayısına kanalize etmiştir. Uyumamak için sürekli kendisine adrenalin vermekte, ağrı kesici almaktadır. Duş dahi almamaktadır ki bu Sol'un dikkatini çeker. İşte filmin belki de anateması burada devreye girer.
Sol, Max'a Arşimet'i anlatır. Arşimet'in kral tarafından verilen bir buyrukla altınların saf olup olmadığını, herhangi bir altına karıştırılmış başka bir elementin olup olmadığını çözmesi gerekmektedir. Çözemediği taktirde başarısız ilan edileceği gibi belki de kellesinden olacaktır. Tüm zamanını buna harcar ve yorgun düşer. Arşimet'in eşi de artık kendisinden rahatsız olmaktadır. Arşimet bunu anlayınca gidip banyo yapmaya karar verir ve küvetin içine girer. Küvetin içine girdiğinde, küvetin üstünden giden suyun bedeninin suya dalan kısmına eşit olduğunu fark eder. (Hacim) Yani burada, altının içinde belli bir miktarda çözelti olup olmayacağını anlayabilecektir.. Arşimet'in burada "Buldum" diye bağırması, hikayenin en bilinen kısmı olsa da Sol'un, Max'e öğütlediği şey şuydu.
"Ara ver. Duş al."
Sol, Max'in saplantısını anlayıp ona üzülmüştü ve hatta artık ondan nefret etmeye başlamıştı. Yemeden, içmeden tüm yaşamını pi'ye adaması ve bir şey çıkaramaması ve hatta bir şey çıkaramayacağını bilmesi Sol'u deli ediyordu. Yani filmin aslında ilk anlattığı şeylerden biri de, obsesyonların insanı ne kadar da zavallı bir duruma düşüreceğiydi.
Max'in var sayımları; obsesyonlarının en önemli kaynağıydı. Peki bu varsayımları biz de Max gibi kabul etmeli miyiz? Bunun üzerinde biraz düşünelim.
Max'in üç temel varsayımı vardı.
1 - Matematik doğanın dilidir. Matematik sayesinde doğa anlaşılabilir.
2 - Etrafımızdaki her şey ancak sayılarla adlandırılabilir.
3 - Herhangi bir sistemdeki rakamları grafiklerle gösterirsek şekiller ortaya çıkar. Bu nedenle de doğanın her yerinde şekiller vardır.
Peki bu varsayımları ne derecede kabul etmeliyiz? Gerçekten de öyle midir? Matematik, belki de yaşamsal kaynaklarımızı hesap ederken dahi kullanmaya ihtiyaç duyduğumuz bir bilim; doğanın gerçekten de dili midir? Max'in varsayımına alternatif olarak onlarca önerge üretebiliriz keza. Felsefeyi, kimyayı belki de edebiyatı matematiğin yerine koyabiliriz. Ya da, bunların hepsini birer bütün olarak görüp de, doğanın aslında tüm bilimlerin senteziyle anlaşılabileceği üzerine pek çok tezi ortaya koyabiliriz. Zira hepsinin hem kendi içerisinde, hem de evrende önemi büyüktür.
Doğanın dilini anlamak için biraz da ruhumuzu anlamamız gerekir belki de. Ruhumuzu hissedebilmek için de bize biraz görsel ve işitsel sanatları anlamak, onlarla haşır neşir olmak gerekir. Kendi ruhunun varlığını, kısaca kendi varlığını anlamak için çaba gösteren bir insan doğanın ona neler söylediğini de anlayabilir. İşin duygusal boyutu bir yana, gerçekten de edebiyatla uğraşan bir insan; kahvesini ya da içkisini alıp ağaçlara, ormanlara, platolara baktığında doğayla konuşmaz mı? Gerçekten de söyleyecek bir şeyleri olur. Matematik bilim olarak oluşturduğu her santimle, yer çekimi hızıyla, lavların yanardağdan fışkırıp kayaları eritme süresiyle ilgilenedursun; fiziki oluşumlardan ibaret bir doğa yoktur aslında. Doğanın, toprak ananın muhakkak bize söylediği başka şeyler de vardır. Belki de matematik doğanın sadece başlangıcıdır. Devamında ise başka bilimleri ya da sanatsal aktiviteleri öğrenmek gerekir doğanın dilini anlayabilmek için.
Max, ikinci varsayımında ise etrafımızdaki her şeyin sayılarla adlandırılabileceğini savunur. Bu konuda elinde oldukça fazla veri ve hatta kanıt vardır. Alfabe, yürüdüğümüz yollar, yaşadığımız binalar, insanların yaşam süreleri ve daha pek çok şey. Konuşabilmemiz adına ses tellerimizin dahi belli bir matematiksel düzlemde, belli kalınlıkta olması gerekmektedir. Ses tellerimizin birinin felç olduğunu düşünürsek sesimiz incelir ve belki de bir süre sonra konuşma yetimizi dahi yitiririz. Keza; ses telimizden biri olması gerekenden bir cm daha incelirse bunlarla karşılaşırız. Bunun ölçümü de yine matematiktir.
Ölçüm dediğimiz kavram dahi matematik kavramıdır!
Yine filmden yola çıkarsak; Max'in kaçırdığı bazı noktalar vardır. Örneğin bazı şeyleri matematikle ifade edemeyiz. Örneğin hislerimizi. Bastırmış olduğumuz, görmezden geldiğimiz hemen her şey bir şekilde bilinçaltımıza iner. Bunu matematikle açıklayabilir miyiz, üzerinde düşünmek gerekir. Zira filmde Max metroda sürekli bir adam görür. Adam sıradışı hareketleriyle sürekli Max'i rahatsız etmektedir. Ciddi bakışlarının ardından birden şarkı söylemesi ve şarkıda aşktan, sevgiden bahsetmesi Max'in bilinçaltıdır. Ara sıra aklına getirdiği Devi'ye belki kendisi de ilgi duymakta fakat Pi sayısının sırlarına, daha doğrusu kaotikliğine kendini o kadar adamaktadır ki hayatında Devi'ye hiçbir şekilde yer yoktur. Hatta filmin sahnelerinden birinde de, Max tıpkı kendisi gibi yahudi kökenli biriyle bir barda karşılaşır ve tanışır. Onları buluşturan nokta ise tahmin edebileceğimiz gibi matematik üzerine yapılan kısa bir sohbettir. Max tanıştığı yahudiye dinle ilgilenmediğini söylemekte, sadece rakamlarla uğraştığını söylemektedir. Yahudi ise Max'in tersine, ömrünü Tevrat'a adamış ve Tevrat'ın matematik sayesinde açıklanabildiğini, Tanrı'nın şifresinin dahi matematikle açıklanabilecek bir Tevrat'ta olduğunu üstüne basa basa söylemiştir. Burada Max arkadaşlık kavramını o kadar ötelemiş ve Pi'yi saplantı haline getirmiştir ki, kendisine yaklaşan yabancıyla sohbet edebilmesinin bile tek yolunun matematik olduğunu görmektedir. Peki Max'in sevgiye, sevilmeye, dostluğa ihtiyacı yok mudur? Bastırdığı hemen her şey aslında onun için kaçınılmazdır. Peki biz bu hislerimizi matematiğin hangi yönüyle açıklayabiliriz? Kalp atış saniyelerimizin belli bir nokta sonra duracağını ya da saniyede bilmem kaç kez atmadığını düşünürsek belki açıklayabiliriz, fakat bu yeterli midir? Üzerinde düşünmek gerekir. Belki de hissiyata karşı matematik yetersiz kalmaktadır.
Yine aynı madde üzerinden devam edersek; filmin bir sahnesinde Max odasında bulunan dev bilgisayarda Pi üzerinde çalışırken belli bir sayı dizini elde eder fakat bunun önemsiz olduğunu düşünür. Çünkü sayı dizini ekranda belirir belirmez bilgisayarın devreleri yanmıştır ve bilgisayar artık kullanılamaz hale gelmiştir. Max deliye döner ve etrafı kırıp döktükten sonra önemsiz bulduğu çıktıyı da alıp çöpe atar. Soluğu da dertleşebileceği tek kişi olan Sol'un yanında alır. Sol'a olanları anlattığında Sol merak içerisinde bulduğu rakamların kaç haneli olduğunu sorar. Aslında sorma nedeni, daha evvel yapmış olduğu çalışmalarıyla olan paralellikle ilgili olmuş olsa da Max bunu çok farklı anlar. 100, 1000, 216? kaç haneli diye sorduğunda Max rakamlara hiç dikkat etmemiş olsa dahi 200 küsür olduğunu söyler. Belki de bu böyle değildir. Tekrar yahudi ile karşılaştığında ise; onunla olan diyaloglarının artık gerçek mi yoksa halüsinasyon mu olduğu konusunda kafalar karışmaktadır. 216 rakamını konuşurlar. Max bu defa da 216 rakamını saplantı haline getirir. Sol'a olanları anlattığında Sol her şeyin kaostan ibaret olduğunu, düzenin olmadığını ve Pi sayısının artık kendi kendine yapay zeka mantığıyla bir bilinç kazanarak devam ettiğini söyler. Max kabullenmese de saplantı yaptığı hemen herşey artık hayatındadır.
Buna göre 2. madde belki de saplantılarımızdan ibarettir. Eğer her şeyin sayılarla açıklanabildiğini varsayarsa bunu yapmamız hiç de imkansız değildir. Çünkü bir süre sonra her şeyi öyle görürüz.
Üçüncü maddede ise; herhangi bir sistemdeki rakamları grafiklerle gösterirsek şekillerin ortaya çıkacağı gerçeğidir. Bu tastamam doğrudur diyebiliriz. Keza doğadaki her cismin oluşumunu incelediğimizde (altın oran dahil) mutlaka rakamlarla, grafiklerle açıklayabildiğimiz muazzamlıklar vardır. Keza trigonometri sayesinde bir çok inşa yapılmıştır. Mısır'daki Keops piramidi, Tac-Mahal, Ulu Camii ve hatta şu an oturduğumuz ev dahi altın oranla, trigonometriyle ve kısaca matematikle temellendirilir.
Borsa dahi, grafiklerle şekillendirildiği vakit bir şeyler ifade eder. Grafikler olmadığı taktirde ne tahmin yapmak mümkündür, ne iflas etmek ne de para kazanmak. Ve tüm bunlar şekillerin meydana gelmesine sebep olur. Burada şekil olarak kast edilen, pattern denilen alıcı ve satıcılar arasındaki konsensüsünde oluşan fiyatlardır. Yatırımcıları korkutan, heyecanlandıran her ne varsa işte burada oluşur.
Peki o zaman şunu soralım kendimize; matematik duyguları da etkiler mi? Yoksa filmde anlatıldığı gibi matematik ya da sayılar saplantı haline geldiğinde insanı çıldırtacak bir sonsuzluğa sürükleyecek kadar yeryüzünde hemen her şeyi yok sayan, ya da varlığını kendinden münezzeh bulan aykırı bir bilim midir?
Filmdeki bir diğer konu da; din konusudur. Yahudi bir cemaatle bir şekilde yolları kesişen Max onlarla derin diyaloglara girer. (Konuşmaları paylaşmayacağım, filmi izlemenizi öneririm)
Filmin değindiği noktalardan biri ise 144 sayısıdır. Tevrat'ın uzun bir sayı düzlemi olduğunu savunan yahudiler, 144 sayısına oldukça önem verirler; İbranice harflerle bu sayı ile "Cennet Bahçesi" (Kadem) kelimesinin arasındaki bağı açıklarlar. Keza, bunlar aslında Fibonacci rakamlarıdır. İtalyan bir matematikçinin üzerinde uğraşmış olduğu rakamlardır. 2,33 - 1,44 şeklinde ilerleyen bu rakamlarla altın orana ulaşılır. (Detayını burada paylaşmak yerine filmi izlemenizi öneririm)
Filmin değinmediği nokta ise Pi sayısının virgülden sonra gelen 144 hanesinin toplamının 666 olmasıdır. Yani bildiğimiz gibi, pek çok mistik hatta ilahi inanışta 666 rakamı Şeytan'ı temsil eder. İbranicede ise 666'ya baktığımızda yine bildiğimiz gibi www ortaya çıkar.
Asıl kendimize sormamız gereken ise şudur: Bizler de Max gibi görmek istediklerimizi obsesyonlarımız sayesinde mi görüyor ya da neticelendiriyor muyuz, yoksa rakamlar gerçekten de evrenin tüm sırlarını mı simgeliyor?
Filmi izleyin, siz karar verin...
Max neredeyse nefes aldığı her an Pİ'nin sırrını çözmeye çalışır. Pİ sayısının 3,1415926535 şeklinde devam edip, virgülden sonraki hanelerin hiç bir düzene uymadan (irregular) ilerlediğinin sebebini araştırır. Max'a göre mutlaka bir nedeni ve formülize edilmiş bir yöntemi olmalıdır. Keza dostu ve hocası Sol, bunun için tam kırk yılını vermiş fakat bir sonuç elde edememiştir. Sırf bu yüzden, Max çoğu zaman Sol'a serzenişte bulunur.
Gelelim filmin anlattıkları ya da vermeye çalıştıklarına...
Max, Pİ'yi basit bir hobi ya da uğraş haline getirmekten çıkmış, bir obsesyon haline getirmiştir. Hayatın diğer alanlarına olan ilgisi, hayatın içerisinde süregelen yaşamsal faaliyetlerini önemsememekte, dikkatini sadece pi sayısına kanalize etmiştir. Uyumamak için sürekli kendisine adrenalin vermekte, ağrı kesici almaktadır. Duş dahi almamaktadır ki bu Sol'un dikkatini çeker. İşte filmin belki de anateması burada devreye girer.
Sol, Max'a Arşimet'i anlatır. Arşimet'in kral tarafından verilen bir buyrukla altınların saf olup olmadığını, herhangi bir altına karıştırılmış başka bir elementin olup olmadığını çözmesi gerekmektedir. Çözemediği taktirde başarısız ilan edileceği gibi belki de kellesinden olacaktır. Tüm zamanını buna harcar ve yorgun düşer. Arşimet'in eşi de artık kendisinden rahatsız olmaktadır. Arşimet bunu anlayınca gidip banyo yapmaya karar verir ve küvetin içine girer. Küvetin içine girdiğinde, küvetin üstünden giden suyun bedeninin suya dalan kısmına eşit olduğunu fark eder. (Hacim) Yani burada, altının içinde belli bir miktarda çözelti olup olmayacağını anlayabilecektir.. Arşimet'in burada "Buldum" diye bağırması, hikayenin en bilinen kısmı olsa da Sol'un, Max'e öğütlediği şey şuydu.
"Ara ver. Duş al."
Sol, Max'in saplantısını anlayıp ona üzülmüştü ve hatta artık ondan nefret etmeye başlamıştı. Yemeden, içmeden tüm yaşamını pi'ye adaması ve bir şey çıkaramaması ve hatta bir şey çıkaramayacağını bilmesi Sol'u deli ediyordu. Yani filmin aslında ilk anlattığı şeylerden biri de, obsesyonların insanı ne kadar da zavallı bir duruma düşüreceğiydi.
Max'in var sayımları; obsesyonlarının en önemli kaynağıydı. Peki bu varsayımları biz de Max gibi kabul etmeli miyiz? Bunun üzerinde biraz düşünelim.
Max'in üç temel varsayımı vardı.
1 - Matematik doğanın dilidir. Matematik sayesinde doğa anlaşılabilir.
2 - Etrafımızdaki her şey ancak sayılarla adlandırılabilir.
3 - Herhangi bir sistemdeki rakamları grafiklerle gösterirsek şekiller ortaya çıkar. Bu nedenle de doğanın her yerinde şekiller vardır.
Peki bu varsayımları ne derecede kabul etmeliyiz? Gerçekten de öyle midir? Matematik, belki de yaşamsal kaynaklarımızı hesap ederken dahi kullanmaya ihtiyaç duyduğumuz bir bilim; doğanın gerçekten de dili midir? Max'in varsayımına alternatif olarak onlarca önerge üretebiliriz keza. Felsefeyi, kimyayı belki de edebiyatı matematiğin yerine koyabiliriz. Ya da, bunların hepsini birer bütün olarak görüp de, doğanın aslında tüm bilimlerin senteziyle anlaşılabileceği üzerine pek çok tezi ortaya koyabiliriz. Zira hepsinin hem kendi içerisinde, hem de evrende önemi büyüktür.
Doğanın dilini anlamak için biraz da ruhumuzu anlamamız gerekir belki de. Ruhumuzu hissedebilmek için de bize biraz görsel ve işitsel sanatları anlamak, onlarla haşır neşir olmak gerekir. Kendi ruhunun varlığını, kısaca kendi varlığını anlamak için çaba gösteren bir insan doğanın ona neler söylediğini de anlayabilir. İşin duygusal boyutu bir yana, gerçekten de edebiyatla uğraşan bir insan; kahvesini ya da içkisini alıp ağaçlara, ormanlara, platolara baktığında doğayla konuşmaz mı? Gerçekten de söyleyecek bir şeyleri olur. Matematik bilim olarak oluşturduğu her santimle, yer çekimi hızıyla, lavların yanardağdan fışkırıp kayaları eritme süresiyle ilgilenedursun; fiziki oluşumlardan ibaret bir doğa yoktur aslında. Doğanın, toprak ananın muhakkak bize söylediği başka şeyler de vardır. Belki de matematik doğanın sadece başlangıcıdır. Devamında ise başka bilimleri ya da sanatsal aktiviteleri öğrenmek gerekir doğanın dilini anlayabilmek için.
Max, ikinci varsayımında ise etrafımızdaki her şeyin sayılarla adlandırılabileceğini savunur. Bu konuda elinde oldukça fazla veri ve hatta kanıt vardır. Alfabe, yürüdüğümüz yollar, yaşadığımız binalar, insanların yaşam süreleri ve daha pek çok şey. Konuşabilmemiz adına ses tellerimizin dahi belli bir matematiksel düzlemde, belli kalınlıkta olması gerekmektedir. Ses tellerimizin birinin felç olduğunu düşünürsek sesimiz incelir ve belki de bir süre sonra konuşma yetimizi dahi yitiririz. Keza; ses telimizden biri olması gerekenden bir cm daha incelirse bunlarla karşılaşırız. Bunun ölçümü de yine matematiktir.
Ölçüm dediğimiz kavram dahi matematik kavramıdır!
Yine filmden yola çıkarsak; Max'in kaçırdığı bazı noktalar vardır. Örneğin bazı şeyleri matematikle ifade edemeyiz. Örneğin hislerimizi. Bastırmış olduğumuz, görmezden geldiğimiz hemen her şey bir şekilde bilinçaltımıza iner. Bunu matematikle açıklayabilir miyiz, üzerinde düşünmek gerekir. Zira filmde Max metroda sürekli bir adam görür. Adam sıradışı hareketleriyle sürekli Max'i rahatsız etmektedir. Ciddi bakışlarının ardından birden şarkı söylemesi ve şarkıda aşktan, sevgiden bahsetmesi Max'in bilinçaltıdır. Ara sıra aklına getirdiği Devi'ye belki kendisi de ilgi duymakta fakat Pi sayısının sırlarına, daha doğrusu kaotikliğine kendini o kadar adamaktadır ki hayatında Devi'ye hiçbir şekilde yer yoktur. Hatta filmin sahnelerinden birinde de, Max tıpkı kendisi gibi yahudi kökenli biriyle bir barda karşılaşır ve tanışır. Onları buluşturan nokta ise tahmin edebileceğimiz gibi matematik üzerine yapılan kısa bir sohbettir. Max tanıştığı yahudiye dinle ilgilenmediğini söylemekte, sadece rakamlarla uğraştığını söylemektedir. Yahudi ise Max'in tersine, ömrünü Tevrat'a adamış ve Tevrat'ın matematik sayesinde açıklanabildiğini, Tanrı'nın şifresinin dahi matematikle açıklanabilecek bir Tevrat'ta olduğunu üstüne basa basa söylemiştir. Burada Max arkadaşlık kavramını o kadar ötelemiş ve Pi'yi saplantı haline getirmiştir ki, kendisine yaklaşan yabancıyla sohbet edebilmesinin bile tek yolunun matematik olduğunu görmektedir. Peki Max'in sevgiye, sevilmeye, dostluğa ihtiyacı yok mudur? Bastırdığı hemen her şey aslında onun için kaçınılmazdır. Peki biz bu hislerimizi matematiğin hangi yönüyle açıklayabiliriz? Kalp atış saniyelerimizin belli bir nokta sonra duracağını ya da saniyede bilmem kaç kez atmadığını düşünürsek belki açıklayabiliriz, fakat bu yeterli midir? Üzerinde düşünmek gerekir. Belki de hissiyata karşı matematik yetersiz kalmaktadır.
Yine aynı madde üzerinden devam edersek; filmin bir sahnesinde Max odasında bulunan dev bilgisayarda Pi üzerinde çalışırken belli bir sayı dizini elde eder fakat bunun önemsiz olduğunu düşünür. Çünkü sayı dizini ekranda belirir belirmez bilgisayarın devreleri yanmıştır ve bilgisayar artık kullanılamaz hale gelmiştir. Max deliye döner ve etrafı kırıp döktükten sonra önemsiz bulduğu çıktıyı da alıp çöpe atar. Soluğu da dertleşebileceği tek kişi olan Sol'un yanında alır. Sol'a olanları anlattığında Sol merak içerisinde bulduğu rakamların kaç haneli olduğunu sorar. Aslında sorma nedeni, daha evvel yapmış olduğu çalışmalarıyla olan paralellikle ilgili olmuş olsa da Max bunu çok farklı anlar. 100, 1000, 216? kaç haneli diye sorduğunda Max rakamlara hiç dikkat etmemiş olsa dahi 200 küsür olduğunu söyler. Belki de bu böyle değildir. Tekrar yahudi ile karşılaştığında ise; onunla olan diyaloglarının artık gerçek mi yoksa halüsinasyon mu olduğu konusunda kafalar karışmaktadır. 216 rakamını konuşurlar. Max bu defa da 216 rakamını saplantı haline getirir. Sol'a olanları anlattığında Sol her şeyin kaostan ibaret olduğunu, düzenin olmadığını ve Pi sayısının artık kendi kendine yapay zeka mantığıyla bir bilinç kazanarak devam ettiğini söyler. Max kabullenmese de saplantı yaptığı hemen herşey artık hayatındadır.
Buna göre 2. madde belki de saplantılarımızdan ibarettir. Eğer her şeyin sayılarla açıklanabildiğini varsayarsa bunu yapmamız hiç de imkansız değildir. Çünkü bir süre sonra her şeyi öyle görürüz.
Üçüncü maddede ise; herhangi bir sistemdeki rakamları grafiklerle gösterirsek şekillerin ortaya çıkacağı gerçeğidir. Bu tastamam doğrudur diyebiliriz. Keza doğadaki her cismin oluşumunu incelediğimizde (altın oran dahil) mutlaka rakamlarla, grafiklerle açıklayabildiğimiz muazzamlıklar vardır. Keza trigonometri sayesinde bir çok inşa yapılmıştır. Mısır'daki Keops piramidi, Tac-Mahal, Ulu Camii ve hatta şu an oturduğumuz ev dahi altın oranla, trigonometriyle ve kısaca matematikle temellendirilir.
Borsa dahi, grafiklerle şekillendirildiği vakit bir şeyler ifade eder. Grafikler olmadığı taktirde ne tahmin yapmak mümkündür, ne iflas etmek ne de para kazanmak. Ve tüm bunlar şekillerin meydana gelmesine sebep olur. Burada şekil olarak kast edilen, pattern denilen alıcı ve satıcılar arasındaki konsensüsünde oluşan fiyatlardır. Yatırımcıları korkutan, heyecanlandıran her ne varsa işte burada oluşur.
Peki o zaman şunu soralım kendimize; matematik duyguları da etkiler mi? Yoksa filmde anlatıldığı gibi matematik ya da sayılar saplantı haline geldiğinde insanı çıldırtacak bir sonsuzluğa sürükleyecek kadar yeryüzünde hemen her şeyi yok sayan, ya da varlığını kendinden münezzeh bulan aykırı bir bilim midir?
Filmdeki bir diğer konu da; din konusudur. Yahudi bir cemaatle bir şekilde yolları kesişen Max onlarla derin diyaloglara girer. (Konuşmaları paylaşmayacağım, filmi izlemenizi öneririm)
Filmin değindiği noktalardan biri ise 144 sayısıdır. Tevrat'ın uzun bir sayı düzlemi olduğunu savunan yahudiler, 144 sayısına oldukça önem verirler; İbranice harflerle bu sayı ile "Cennet Bahçesi" (Kadem) kelimesinin arasındaki bağı açıklarlar. Keza, bunlar aslında Fibonacci rakamlarıdır. İtalyan bir matematikçinin üzerinde uğraşmış olduğu rakamlardır. 2,33 - 1,44 şeklinde ilerleyen bu rakamlarla altın orana ulaşılır. (Detayını burada paylaşmak yerine filmi izlemenizi öneririm)
Filmin değinmediği nokta ise Pi sayısının virgülden sonra gelen 144 hanesinin toplamının 666 olmasıdır. Yani bildiğimiz gibi, pek çok mistik hatta ilahi inanışta 666 rakamı Şeytan'ı temsil eder. İbranicede ise 666'ya baktığımızda yine bildiğimiz gibi www ortaya çıkar.
Asıl kendimize sormamız gereken ise şudur: Bizler de Max gibi görmek istediklerimizi obsesyonlarımız sayesinde mi görüyor ya da neticelendiriyor muyuz, yoksa rakamlar gerçekten de evrenin tüm sırlarını mı simgeliyor?
Filmi izleyin, siz karar verin...
Yorumlar
Yorum Gönder